NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ حَرْبٍ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
حَدَّثَنَا
غَيْلَانُ بْنُ
جَرِيرٍ عَنْ
أَبِي
بُرْدَةَ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ إِنِّي
وَاللَّهِ
إِنْ شَاءَ
اللَّهُ لَا
أَحْلِفُ عَلَى
يَمِينٍ
فَأَرَى
غَيْرَهَا
خَيْرًا مِنْهَا
إِلَّا
كَفَّرْتُ
عَنْ
يَمِينِي
وَأَتَيْتُ
الَّذِي هُوَ
خَيْرٌ أَوْ
قَالَ إِلَّا
أَتَيْتُ
الَّذِي هُوَ
خَيْرٌ
وَكَفَّرْتُ
يَمِينِي
Ebû Büreyde, babasından
(Ebu Musa el-Eş'arî); Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir:
"Vallahi şüphesiz
ben, inşaallah bir şey üzerine yemin edip de, o şey'den başkasını daha hayırlı
zannedersem; mutlaka yeminimden dolayı keffaret öder ve o hayırlı olanı
yaparım."
Yahut da Hz. Nebi
(s.a.v.),: "Mutlaka daha hayırlı olan'ı yapar, yeminime de keffaret
öderim" buyurdu.
İzah:
Buradaki şüphe
ravilerden birisine aittir. Keffaretin, yemini bozmadan önce de sonra da caiz
olduğuna işaret İçin, Hz. Nebi tarafından iki şekilde söylenmiş olması da
mümkündür.
Hz.Nebi (s.a.v.)'in
sözündeki "inşaallah" sözcüğü yeminin Allah'ın dilemesine bağlanması
değildir, teberrüken söylenmiştir. Bu ve bundan sonra gelecek olan hadisler iki
hükmü ihtiva etmektedirler:
a) Bir şeye yemin eden
kişi, yemin ettiği şeyden başkasını daha hayırlı zanneder veya bilirse yeminini
bozar.
b) Yemin edip de
yeminini bozan (yemininden dönen) kişi daha yemini bozmadan önce keffaretini ödeyebilir.
Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. Birinci madde izah edildikten sonra bu
konuya tekrar dönülecektir.
Şimdi tekrar bu şıkları
ele alalım:
a) Her hangi bir konuda
yemin eden kişinin sözünde durup yemine devam etmesi mi, yoksa yemini bozup
keffaret ödemesi mi daha iyidir? Bu mesel1 yemine konu olan şeye göre değişir:
1- Farz veya vacip bir
şeyi yapmak ya da bir haramı yapmamak için edilen yemin, tâattır. Dolayısıyla
yemine sadakat gerekir. Yeminin bozulması günahtır. Ramazan orucunu tutmak
veya içki içmemek için edilen yemin bu kabildendir.
2- Yukarıdaki maddenin
aksi; yani, farz veya vacib bir ibadeti yapmamak ya da haram bir şeyi yapmak
için edilen yemin. Bu şekildeki bir yemin bozulur, yani sözde durulmaz,
keffaret ödenir. Çünkü yemine sadakatin icabı ya bir borcu terketmek ya da bir
haramı işlemektir.
3- Müstehap olan bir
işi yapmak için edilen yemin bir tâattır. Bu yemine devam yani sözünde durmak
müstehap, yemini bozmak ise mekruhtur.
4- Müstehap bir ameli
(meselâ bir hastayı ziyareti) yapmamak için edilen yemini bozup keffaretini
ödemek müstehap, yemine sadakat ile mekruhtur. Üzerinde durduğumuz hadis bu
şıkla ilgili olsa gerektir.
5- Mubah bir işi yapmak
ya da yapmamak; meselâ, bir elbiseyi giymemek için yemin edilirse, yemin
sahibi yeminine sadakat gösterip göstermemekte muhayyer olmakla beraber sözde
durup yemine sadakat göstermek daha evlâdır.
b) Yemin edip de
yeminini bozmayı daha hayırlı gören kişi; keffareti, yemini bozmadan mı yoksa
bozduktan sonra mı öder?
Keffaretin üç hali
vardır:
1- Yemin etmeden önce
keffaret ödemek. Bu, hiçbir âlim tarafından caiz görülmemiştir. Yani önce yemin
keffareti ödemek, sonra yemin edip daha sonra da yemini bozmak meşru değildir.
2- Yemin edip bozduktan
sonra keffareti ödemek. Bu da bütün âlimlerin ittifakı ile caizdir. Yani kişi
bir şey için yemin eder, yemininin gereğini yerine getirmemeyi uygun bulur ve
yeminini bozar daha sonra da keffaretini öderse, bu keffaret ihtilafsız
geçerlidir.
3- Yemin edip yemini
bozmadan önce keffareti ödeyip daha sonra yemini bozmak. İşte bu konu
ihtilaflıdır. Âlimler bu konuda üç ayrı görüşe sahiptirler:
a) Yemini bozmadan
önce, ne şekilde olursa olsun (köle azadı, fakir doyurma, oruç tutma) keffaret
ödemek caizdir. Bu keffareti bilâhare tahakkuk edecek olan hms (yemine riayet
etmemek) için yeterlidir. İbnü'l-Münzir'in ifadesine göre; Rabîa, Evzaî, Mâlik,
Leys ve Hanefîlerin dışındaki şehirler uleması bu görüştedir. Bunlar, üzerinde
durduğumuz babdaki hadislere dayanırlar. Çünkü Hz.Nebi bu hadislerin çoğunda
önce keffareti bilâhare hınsı (yemini bozma) anmiştır. Hatta, bazılarında,
"Keffareti öde sonra yemini boz" ifadesini kullanmıştır.
Kadı Iyaz bu görüşün
ondört tane sahâbîden nakledildiğini söyler. Hat-tâbî de; İbn Ömer, İbn Abbas, Âişe
(r.anhüm), Hasen el-Basrî, İbn Şîrîn, Mâlik, Evzaî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve
İshak'ın bu görüşte olduklarını; ancak Şafiî'nin, keffaretin oruçla ödenmesi
halini istisna ettiğini kaydeder.
b) Keffaret malî bir
yolla, yani köle azad etmek, fakir doyurmak veya fakir giydirmek şeklinde
ödenecekse, yemini bozmadan önce keffaret ödenebilir. Ama, oruç tutmak
suretiyle ödenecek e, yemin bozulmadan keffaret ödenmez.
Bu görüş Şâfiîlere
aittir. Hattâbî'nin ifadesine göre Şâfiîler, keffareti mal ve oruçla ödeme
arasındaki bu ayrımı şöyle izah ederler: Keffarette oruca, yemek yedirmenin
mümkün olmaması halinde gidilir. Bu su bulunmadığı takdirde teyemmümün caiz
oluşuna benzer. O halde keffaret olarak orucun kâfi olması için fakir doyurma
imkânının mevcut olmaması gerekir. Bu da ancak yeminin bozulmasından sonra
sabit olur. Keffareti fakir doyurma ile ödemek, vakti gelmeden önce zekât
vermeye; oruç ile ödemek ise Ramazan gelmeden Ramazân orucu tutmaya benzer.
Bunlardan birincisi caiz, ikinicisi değildir.
c) Yemin bozulmadan
Önce keffaret ödenemez. Ödenirse bu yeterli değildir. Yemin bozulduktan sonra
tekrarlanması gerekir.
Bu görüş Hanefîlere
aittir. İbnü'l-Münzir'in ifadesine göre; İmam Mâlik'den bir rivayet ile
Mâlikîlerden Eşheb ve Dâvûd-u Zâhirî'nin görüşü de bu istikamettedir.
Hanefîlerden Tahavî bu
görüşe, "Bu, yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizin
keffaretidir"[Mâide 89] mealindeki âyeti delil gösterir. Âyetteki,
"Yemin ettiğiniz zaman" ifadesinden maksadın, "yemin edip de
yemininizi bozduğunuz zaman" olduğunu söyler. Karşı görüşte olanlar ise
âyetteki "yemin ettiğiniz zaman" ifadesinin; "yemin edip de
yemini bozmayı dilediğiniz zaman" takdirinde olduğunu söylerler.
Askalânî; takdirin
bundan daha genel olduğunu ve âyetin izahında öne sürülen görüşlerden birisinin
ötekinden daha üstün olmadığını söyler.
Hanefîlerin,
görüşlerini destekledikleri diğer delilleri de şunlardır:
1. Keffaret, günah olan
bir işin telafisi için meşru kılınmıştır. Yemin konusunda günah olan bizatihi
yemin değil, yemini bozmaktır. Çünkü yemin etmek meşrudur. Bu konuda hiçbir
tereddüd ve ihtilâf yoktur. Zaten Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde birçok yemin
mevcuttur. O halde yemin meşrudur, mübahdır. Öyleyse, yemin bozulmadan
keffaret olmaz,
2. Bozulan yeminin
keffareti farzdır. Yemin bozulmadan öncie ödenen keffaret ise nafiledir.
Nafilenin ise farzın yerini tutması mümkün değildir.
3. Hadislerin
bazılarında, önce keffaretin sonra hinsin (yemini bozmanın) anılması da delil
olamaz. Çünkü Ebû Davud'un da işaret ettiği gibi bazı rivayetlerde durum tam
tersinedir; yani keffaret, yemini bozmadan sonra zikredilmiştir.
Bedâiu's-Sanâi'de her
iki görüşün delilleri ve münakaşası ayrıntılı olarak incelenmektedir. Bedâi'
bir Hanefi fıkıh kitabı olduğu için tabiatıyla Hanefîlerin görüşü ve delilleri
üstün gösterilmektedir.
Kadı Iyaz; keffaretin
ancak yeminin bozulması ile vacip olduğunda ve yeminin bozulmasından sonra
keffaret, ödemenin cevazında âlimlerin müttefik olduklarını söyler. Kadı
lyaz'ın bildirdiğine göre; İmam Mâlik, Şafiî, Evzaî ve Sevrî'nin mezheplerinde
de keffaretin, yeminin bozulmasından sonra ödenmesi müstehaptır.