SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EYMAN VE’N-NUZUR BAHSİ

<< 3276 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ حَدَّثَنَا غَيْلَانُ بْنُ جَرِيرٍ عَنْ أَبِي بُرْدَةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ إِنِّي وَاللَّهِ إِنْ شَاءَ اللَّهُ لَا أَحْلِفُ عَلَى يَمِينٍ فَأَرَى غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا إِلَّا كَفَّرْتُ عَنْ يَمِينِي وَأَتَيْتُ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ أَوْ قَالَ إِلَّا أَتَيْتُ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ وَكَفَّرْتُ يَمِينِي

 

Ebû Büreyde, babasından (Ebu Musa el-Eş'arî); Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

 

"Vallahi şüphesiz ben, inşaallah bir şey üzerine yemin edip de, o şey'den başkasını daha hayırlı zannedersem; mutlaka yeminimden dolayı keffaret öder ve o hayırlı olanı yaparım."

 

Yahut da Hz. Nebi (s.a.v.),: "Mutlaka daha hayırlı olan'ı yapar, yeminime de keffaret öderim" buyurdu.

 

 

İzah:

Buradaki şüphe ravilerden birisine aittir. Keffaretin, yemini bozmadan önce de sonra da caiz olduğuna işaret İçin, Hz. Nebi tarafından iki şekilde söylenmiş olması da mümkündür.

 

Hz.Nebi (s.a.v.)'in sözündeki "inşaallah" sözcüğü ye­minin Allah'ın dilemesine bağlanması değildir, teberrüken söylenmiştir. Bu ve bundan sonra gelecek olan hadisler iki hükmü ihtiva etmektedirler:

 

a) Bir şeye yemin eden kişi, yemin ettiği şeyden başkasını daha hayırlı zanneder veya bilirse yeminini bozar.

 

b) Yemin edip de yeminini bozan (yemininden dönen) kişi daha yemini bozmadan önce keffaretini ödeyebilir. Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. Birinci madde izah edildikten sonra bu konuya tekrar dönülecektir.

 

Şimdi tekrar bu şıkları ele alalım:

 

a) Her hangi bir konuda yemin eden kişinin sözünde durup yemine de­vam etmesi mi, yoksa yemini bozup keffaret ödemesi mi daha iyidir? Bu me­sel1 yemine konu olan şeye göre değişir:

 

1- Farz veya vacip bir şeyi yapmak ya da bir haramı yapmamak için edilen yemin, tâattır. Dolayısıyla yemine sadakat gerekir. Yeminin bozul­ması günahtır. Ramazan orucunu tutmak veya içki içmemek için edilen ye­min bu kabildendir.

 

2- Yukarıdaki maddenin aksi; yani, farz veya vacib bir ibadeti yapma­mak ya da haram bir şeyi yapmak için edilen yemin. Bu şekildeki bir yemin bozulur, yani sözde durulmaz, keffaret ödenir. Çünkü yemine sadakatin icabı ya bir borcu terketmek ya da bir haramı işlemektir.

 

3- Müstehap olan bir işi yapmak için edilen yemin bir tâattır. Bu yemi­ne devam yani sözünde durmak müstehap, yemini bozmak ise mekruhtur.

 

4- Müstehap bir ameli (meselâ bir hastayı ziyareti) yapmamak için edi­len yemini bozup keffaretini ödemek müstehap, yemine sadakat ile mekruh­tur. Üzerinde durduğumuz hadis bu şıkla ilgili olsa gerektir.

 

5- Mubah bir işi yapmak ya da yapmamak; meselâ, bir elbiseyi giyme­mek için yemin edilirse, yemin sahibi yeminine sadakat gösterip gösterme­mekte muhayyer olmakla beraber sözde durup yemine sadakat göstermek daha evlâdır.   

 

b) Yemin edip de yeminini bozmayı daha hayırlı gören kişi; keffareti, yemini bozmadan mı yoksa bozduktan sonra mı öder?

 

Keffaretin üç hali vardır:

 

1- Yemin etmeden önce keffaret ödemek. Bu, hiçbir âlim tarafından caiz görülmemiştir. Yani önce yemin keffareti ödemek, sonra yemin edip daha sonra da yemini bozmak meşru değildir.

 

2- Yemin edip bozduktan sonra keffareti ödemek. Bu da bütün âlimle­rin ittifakı ile caizdir. Yani kişi bir şey için yemin eder, yemininin gereğini yerine getirmemeyi uygun bulur ve yeminini bozar daha sonra da keffaretini öderse, bu keffaret ihtilafsız geçerlidir.

 

3- Yemin edip yemini bozmadan önce keffareti ödeyip daha sonra ye­mini bozmak. İşte bu konu ihtilaflıdır. Âlimler bu konuda üç ayrı görüşe sahiptirler:

 

a) Yemini bozmadan önce, ne şekilde olursa olsun (köle azadı, fakir do­yurma, oruç tutma) keffaret ödemek caizdir. Bu keffareti bilâhare tahak­kuk edecek olan hms (yemine riayet etmemek) için yeterlidir. İbnü'l-Münzir'in ifadesine göre; Rabîa, Evzaî, Mâlik, Leys ve Hanefîlerin dışındaki şehirler uleması bu görüştedir. Bunlar, üzerinde durduğumuz babdaki hadislere da­yanırlar. Çünkü Hz.Nebi bu hadislerin çoğunda önce keffareti bilâ­hare hınsı (yemini bozma) anmiştır. Hatta, bazılarında, "Keffareti öde son­ra yemini boz" ifadesini kullanmıştır.

 

Kadı Iyaz bu görüşün ondört tane sahâbîden nakledildiğini söyler. Hat-tâbî de; İbn Ömer, İbn Abbas, Âişe (r.anhüm), Hasen el-Basrî, İbn Şîrîn, Mâlik, Evzaî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve İshak'ın bu görüşte olduklarını; ancak Şafiî'nin, keffaretin oruçla ödenmesi halini istisna ettiğini kaydeder.

 

b) Keffaret malî bir yolla, yani köle azad etmek, fakir doyurmak veya fakir giydirmek şeklinde ödenecekse, yemini bozmadan önce keffaret öde­nebilir. Ama, oruç tutmak suretiyle ödenecek e, yemin bozulmadan keffa­ret ödenmez.

 

Bu görüş Şâfiîlere aittir. Hattâbî'nin ifadesine göre Şâfiîler, keffareti mal ve oruçla ödeme arasındaki bu ayrımı şöyle izah ederler: Keffarette oruca, yemek yedirmenin mümkün olmaması halinde gidilir. Bu su bulunmadığı tak­dirde teyemmümün caiz oluşuna benzer. O halde keffaret olarak orucun kâ­fi olması için fakir doyurma imkânının mevcut olmaması gerekir. Bu da ancak yeminin bozulmasından sonra sabit olur. Keffareti fakir doyurma ile ödemek, vakti gelmeden önce zekât vermeye; oruç ile ödemek ise Ramazan gelmeden Ramazân orucu tutmaya benzer. Bunlardan birincisi caiz, ikinicisi değildir.

 

c) Yemin bozulmadan Önce keffaret ödenemez. Ödenirse bu yeterli de­ğildir. Yemin bozulduktan sonra tekrarlanması gerekir.

 

Bu görüş Hanefîlere aittir. İbnü'l-Münzir'in ifadesine göre; İmam Mâlik'den bir rivayet ile Mâlikîlerden Eşheb ve Dâvûd-u Zâhirî'nin görüşü de bu istikamettedir.

 

Hanefîlerden Tahavî bu görüşe, "Bu, yemin ettiğiniz zaman yeminleri­nizin keffaretidir"[Mâide 89] mealindeki âyeti delil gösterir. Âyetteki, "Yemin etti­ğiniz zaman" ifadesinden maksadın, "yemin edip de yemininizi bozduğu­nuz zaman" olduğunu söyler. Karşı görüşte olanlar ise âyetteki "yemin etti­ğiniz zaman" ifadesinin; "yemin edip de yemini bozmayı dilediğiniz zaman" takdirinde olduğunu söylerler.

 

Askalânî; takdirin bundan daha genel olduğunu ve âyetin izahında öne sürülen görüşlerden birisinin ötekinden daha üstün olmadığını söyler.

 

Hanefîlerin, görüşlerini destekledikleri diğer delilleri de şunlardır:

 

1. Keffaret, günah olan bir işin telafisi için meşru kılınmıştır. Yemin konusunda günah olan bizatihi yemin değil, yemini bozmaktır. Çünkü ye­min etmek meşrudur. Bu konuda hiçbir tereddüd ve ihtilâf yoktur. Zaten Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde birçok yemin mevcuttur. O halde yemin meş­rudur, mübahdır. Öyleyse, yemin bozulmadan keffaret olmaz,

 

2. Bozulan yeminin keffareti farzdır. Yemin bozulmadan öncie ödenen keffaret ise nafiledir. Nafilenin ise farzın yerini tutması mümkün değildir.

 

3. Hadislerin bazılarında, önce keffaretin sonra hinsin (yemini bozma­nın) anılması da delil olamaz. Çünkü Ebû Davud'un da işaret ettiği gibi bazı rivayetlerde durum tam tersinedir; yani keffaret, yemini bozmadan sonra zik­redilmiştir.

 

Bedâiu's-Sanâi'de her iki görüşün delilleri ve münakaşası ayrıntılı ola­rak incelenmektedir. Bedâi' bir Hanefi fıkıh kitabı olduğu için tabiatıyla Ha­nefîlerin görüşü ve delilleri üstün gösterilmektedir.

 

Kadı Iyaz; keffaretin ancak yeminin bozulması ile vacip olduğunda ve yeminin bozulmasından sonra keffaret, ödemenin cevazında âlimlerin müt­tefik olduklarını söyler. Kadı lyaz'ın bildirdiğine göre; İmam Mâlik, Şafiî, Evzaî ve Sevrî'nin mezheplerinde de keffaretin, yeminin bozulmasından sonra ödenmesi müstehaptır.